Engin Kılıç'ın Erivan Notları

Engin Kılıç'ın Erivan Notları

Türk edebiyatında ütopya konulu araştırmalarım sırasında tesadüfen önemli bir Ermeni yazar, Raffi adıyla bilinen Hakob Melik Hakobian ve onun Khent (Budala) adlı romanına rastlamıştım. 1880 tarihli bu romanın kırk üçüncü ve son bölümü Ermenistan’ın geleceğine dair ütopik bir vizyon içeriyordu. Uzun zamandır Osmanlı-Türk edebi ütopyaları üzerinde çalışan biri olarak bu metni ve sonundaki ütopyayı çok ilginç bulmuştum. Bu metinde ortaya konan gelecek tasavvurunda benimsenen ilerleme modeli ve Türklere ve Kürtlere ilişkin öngörüler ile Osmanlı-Türk ütopyalarındaki ilerleme modeli ve gayrimüslimlere dair yaklaşımlar arasında yapısal olarak önemli benzerlikler vardı. Acaba doğrudan bir etkilenme söz konusu olabilir miydi? Bunun yanı sıra, “Raffi’yi okumamış hiçbir Ermeni Feddayin’i (özgürlük savaşçısı) yoktur,” diye bir deyiş olduğunu da öğrenince, Khent’in sunduğu gelecek vizyonunun yazıldığı günden bugüne yarattığı etkileri merak ettim. Daha da önemlisi, bu metinden başka Ermeni ütopyaları var mıydı? Var idiyse, bu eserlerde genel olarak nasıl bir gelecek modeli öngörülüyor, özel olarak da Türklere ilişkin nasıl bir yaklaşım benimseniyordu?

Ermenistan’a bu sorular etrafında bir ön araştırma yapmak üzere gitmeye karar verdim.ve Türk ve Ermeni edebiyatları üzerine yapacağım bu araştırma projemle Hrant Dink Vakfı Seyahat Fonu’na başvurdum. Yaptığım başvuru kabul edildi ve bu fondan yararlanarak 26-30 Mart tarihlerinde Ermenistan’a bir ziyaret gerçekleştirdim.*

 Bu aşama verimli sonuçlar ortaya koyarsa, Ermeni ütopyaları ile Osmanlı-Türk ütopyaları, özellikle de bu eserlerde iki toplumun birbirleriyle ilgili imajları üzerine kapsamlı ve karşılaştırmalı bir çalışmanın mümkün olup olmayacağını görmeyi umuyordum. Çünkü böyle bir karşılaştırmalı ve eleştirel yaklaşımın bizlere, kendi “ulusal” edebi kanonlarımızı şekillendirme ve yeniden üretme biçimlerimizi gözden geçirme konusunda önemli bir imkan sağlayabileceğini, bunun da yeni ve özgün diyalog ve işbirliği imkanları sağlayabileceğini düşünüyordum.

Bu doğrultuda üniversiteleri ziyaret etmeyi, akademisyenlerle, entelektüellerle, öğrencilerle görüşmeyi planladım. Ancak daha gitmeden önce belirli zorluklarla karşılaştım. Bunların en önemlisi dil engeliydi. Ermenistan’da İngilizce konuşanların sayısı epey azdı. Ben de ne yazık ki Ermenice ya da Ermenistan’da en popüler yabancı dil olan Rusça bilmiyordum. Bu durum seçeneklerimi epey azalttı. Ayrıca halihazırda diplomatik ilişkilerin olmadığı bir ülkeden gelmiş olmak da, resmi kurumlarda çalışan insanlarla temas kurmada belli zorluklar yaşattı. 

Yine de çok değerli insanlarla çok verimli görüşmeler gerçekleştirebildim. Armenolog, Türkolog, Ermeni tarihçisi, gazeteci ve üniversite öğrencileriyle yaptığım görüşmelerde Raffi, Khent, Ermeni edebiyatı, Ermeni ütopyaları, edebiyatta Türk algısı gibi konularda konuşma fırsatı buldum. 

Ön araştırmamın odak noktasını oluşturan Ermeni ütopyaları konusunu Dr. Vahram Danielyan ile görüştük. Başlangıçta her ikimizin de ütopya kavramından ne anladığımız konusunda bir parça konuşmamız gerekti. Bu noktada bir uzlaşmaya vardıktan sonra, Dr. Danielyan Ermeni edebiyatında birçok eserde ütopik bölümlere rastlanabilirse de tümüyle ütopya diye nitelenebilecek eserlerin sayısının çok az olduğunu belirtti. Geleceğe ilişkin parlak bir vizyon ortaya koymak yerine, şanlı geçmişi övme eğiliminin (yine Raffi’nin, kahramanının vatan uğruna kendi annesini öldürdüğü Samvel romanında olduğu gibi) daha yaygın olduğunun da altını çizdi. Ermeni edebiyatında, özellikle 20. yüzyılda ütopyaların görülmeyişinin nedenlerine değinirken de 1915 Ermeni Soykırımı’nın yarattığı atmosferi açıkladı. Bununla birlikte ütopik nitelikler taşıyan bir dizi eserin ismini verdi, ancak bunlar başka dillere çevrilmiş eserler değil. 

Ermeni ve Türk edebiyatları hakkında görüştüğümüz Profesör Ruben Melkonyan da, Soykırım’ı izleyen yıllarda ütopya yayımlanmamasının nedenleri üzerinde dururken Sovyet idaresinin etkisine dikkat çekti. Kendisiyle ayrıca Türk-Ermeni edebiyatları üzerine ortak çalışmalar yapmanın gerekliliği konusunda aynı düşüncede olduğumuzu gördük. 

Görüştüğüm diğer kişilerle diğer Ermeni yazarlar, Ermeni edebiyatının, özellikle de tarihsel romanlarının özellikleri, Raffi’nin önemi ve okullarda hâlâ her öğrenciye okutulan bir yazar olması gibi konularda konuştuk. 

Ziyaretin sürprizi ise, Yerevan Devlet Üniversitesi Tarih Bölümü’nden bir öğrencinin bilgilendirmesiyle, Etchmiadzin’deki Aziz Gayane Kilisesi’nin avlusunda, Raffi’nin Khent romanının başkahramanı Vartan’ın, daha doğrusu bu karakterin esin kaynağı olan Samson Ter Boghosyan’ın mezarını bulmam oldu. Bu gerçekten şaşırtıcı ve mutluluk verici bir andı. Roman karakterlerinin mezarlarına rastlamak her zaman nasip olmuyor sonuçta. 

Sonuç olarak şunlar söylenebilir: İki ülke ilişkileri, siyasi anlamda, özellikle Soykırım’ın yüzüncü yıldönümünde, kötü olsa da, bu ilişkilerin çok yönlü ve çok boyutlu olduğu ortada ve bu çerçevenin tek belirleyicisi elbette, ve neyse ki, siyaset değil. Ayrıca kültürel, sosyal, akademik vb ilişkilerin siyasetten daha az önemli ya da öncelikli olduğu da söylenemez, aksine bu alanlarda kaydedilecek gelişmelerin siyaset kurumunu da statükoyu değiştirmeye zorlayacağı açık. Asırlık sorunlar nedeniyle araya mesafe girmiş ve ortak bir yabancı dilimiz bile kalmayınca iletişim azalmış olsa da, eldeki açık kanalları en etkili şekilde kullanmak, bu mesafenin kapanmasına ve ilişkilerin normalleşme yoluna girmesine büyük katkı sağlayacaktır. 

Bu genel yargılar edebiyat alanı için de geçerli. Benim aklımdaki projeyi, Ermeni ütopyaları ile ilgili öğrendiklerim dikkate alındığında, o biçimiyle hayata geçirmek mümkün olmasa da, yola çıkarken sorduğum sorular hâlâ fazlasıyla geçerli. Yani o soruları ütopya değil de başka türler, temalar, eserler ve olgular üzerinden yeniden formüle ederek sormak ve çok verimli sonuçlar almak mümkün.

Çevrilmeyen ve birbirini pek bilmeyen iki edebi gelenek söz konusu. Oysa bu iki edebiyat üzerine yapılacak karşılaştırmalı çalışmaların ne kadar verimli olabileceğini söylemeye gerek bile yok. Yani edebiyatçılar için yüksek potansiyelli ama tamamen bakir bir alandan söz edilebilir. Bu alanda yürütülecek ortak çalışmaların etkileri hiç şüphesiz edebiyat alanının ötesine taşacaktır. 

(*) Bu ziyaret AB desteğiyle hayata geçen Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu programı çerçevesinde gerçekleştirildi.